Agora'daki şanslı gezintilerimden birinde, geçen Çarşamba, Sephora'nın çılgın indirimine rastladım. Karıştım renklere... Rengarenk ve birbirinden güzel kokulu banyo tuzları, renklerin büyüsüne kapılmamak mümkün değil. "Ondan aldım, bundan da aldııım, bu renk var mıydı, tamaaam, bunun açığı, eveet sanırım şimdi tamam oldu, bir set de Teyzoş'a yapmalı." Bitmedi tabi, birkaç vücut spreyi ve kremi, tırnak bakımı, stresli anlar için sakinleştirici yağ. En güzeli de 15 lira olan spreyin kasada 5 lira olduğunu görmekti, e bir tane daha alayım öyleyse :)
Sevmeme rağmen pek tercih etmiyorum. Koşturmayı, hep bir şeylere yetişmeyi daha çok seviyorum. Sabah 6'da kalkıp duş alıp koştura koştura hazırlandıktan sonra son dakika servise yetişmek, 8'den 6'ya kadar deli gibi çalışmak, tüm yorgunluğa rağmen mutlaka spor yapmak, 8 buçukta eve gelmek. Her günümün rutini, bu koşturmacayı seviyorum, mazoşistçe. Ama bugün 'gitmeyeceğim spora' dedim, dinlenmek istedim. Erken geldiğim için de son zamanlarda pek yapamadığım yemek yapma aktivitesine giriştim.
Kısa süreli bir hazırlıktan sonra; Hindi Cordon Blue (Pınar sağolsun), körili-mısırlı pilav, rus salatası, fırında elma dilim patates bu akşamki menümüz oldu. Bizim gizemli fare de işin eğlencesi...
Kısa süreli bir hazırlıktan sonra; Hindi Cordon Blue (Pınar sağolsun), körili-mısırlı pilav, rus salatası, fırında elma dilim patates bu akşamki menümüz oldu. Bizim gizemli fare de işin eğlencesi...
Yalnızlık Senfonisi... Belki de şu aralar kafamın içinde en çok çalan, en çok söylenen şarkı...
Geldi mi her şey üst üste gelir ya... Hani kendini dünyanın en mutsuz insanı hissedersin. Her şey üstüne üstüne geliyordur, herkes gıcıktır, hepsi sana ters davranıyordur, sen onları yanlış anlarsın hep, onlar da seni...İstediğin hiçbir şey olmaz, hiçbir şey yolunda gitmez, yoluna girmez. Ofiste bütün işler üst üste gelir, biri bitmeden yenisi gelir, hepsi acildir, bütün salaklar o gün seni arar, kimse laftan anlamaz, kimse yapması gerekeni yapmaz, beklediğin bilgiyi vermez, mailine ya da telefonuna geri dönmez, beklediğin CD gelmez...
Gitmek istersin, kapıdan koşarak çıkmak, yorulana kadar koşmak. Sorgularsın hep, her şeyi... Neden? Neden? Neden?
Anneni en çok bu zamanlarda kırarsın, kardeşine küsersin, kocana öfkelenirsin... Yalnız kalmayı en çok bu zamanlarda istersin, hıçkıra hıçkıra ağlamayı, avazın çıktığı kadar bağırmayı... Pişman olursun, kendine kızarsın, herkese kızarsın, güzel zamanları özlersin...
Çok sık olmam ben böyle, olduğumda dibe vururum ama, dibe vurup öyle çıkarım, öyle gelirim kendime, depremler olur, çok sallanırım, ama yıkılmam, çok sallarım...Sarsılır her şey, kendine gelir sonra. Uzun zaman tekrarlanmaz, öyle olsun isterim. Kısa sürsün isterim karın ağrısı...Bitsin...
Anladım sonu yok yalnızlığın, Hergün çoğalacak
Her zaman böyle miydi bilmiyorum
Sanki dokunulmazdı çocukken ağlamak
Alışır her insan, alışır zamanla kırılıp incinmeye
Çünkü olağan yıkılıp yıkılıp yeniden ayağa kalkmak
Yalnızlığım yollarıma pusu kurmuş beklemekte
Acılar gözlerini dikmiş üstüme nöbette
Bekliyorum bekliyorum bekliyorum
Hadi gelin üstüme korkmuyorum
Hadi gelin üstüme korkmuyorum
Bulutlar yüklü ha yağdı ha yağacak üstümüze hasret
Yokluğunla ben başbaşayız nihayet
Geldi mi her şey üst üste gelir ya... Hani kendini dünyanın en mutsuz insanı hissedersin. Her şey üstüne üstüne geliyordur, herkes gıcıktır, hepsi sana ters davranıyordur, sen onları yanlış anlarsın hep, onlar da seni...İstediğin hiçbir şey olmaz, hiçbir şey yolunda gitmez, yoluna girmez. Ofiste bütün işler üst üste gelir, biri bitmeden yenisi gelir, hepsi acildir, bütün salaklar o gün seni arar, kimse laftan anlamaz, kimse yapması gerekeni yapmaz, beklediğin bilgiyi vermez, mailine ya da telefonuna geri dönmez, beklediğin CD gelmez...
Gitmek istersin, kapıdan koşarak çıkmak, yorulana kadar koşmak. Sorgularsın hep, her şeyi... Neden? Neden? Neden?
Anneni en çok bu zamanlarda kırarsın, kardeşine küsersin, kocana öfkelenirsin... Yalnız kalmayı en çok bu zamanlarda istersin, hıçkıra hıçkıra ağlamayı, avazın çıktığı kadar bağırmayı... Pişman olursun, kendine kızarsın, herkese kızarsın, güzel zamanları özlersin...
Çok sık olmam ben böyle, olduğumda dibe vururum ama, dibe vurup öyle çıkarım, öyle gelirim kendime, depremler olur, çok sallanırım, ama yıkılmam, çok sallarım...Sarsılır her şey, kendine gelir sonra. Uzun zaman tekrarlanmaz, öyle olsun isterim. Kısa sürsün isterim karın ağrısı...Bitsin...
Anladım sonu yok yalnızlığın, Hergün çoğalacak
Her zaman böyle miydi bilmiyorum
Sanki dokunulmazdı çocukken ağlamak
Alışır her insan, alışır zamanla kırılıp incinmeye
Çünkü olağan yıkılıp yıkılıp yeniden ayağa kalkmak
Yalnızlığım yollarıma pusu kurmuş beklemekte
Acılar gözlerini dikmiş üstüme nöbette
Bekliyorum bekliyorum bekliyorum
Hadi gelin üstüme korkmuyorum
Hadi gelin üstüme korkmuyorum
Bulutlar yüklü ha yağdı ha yağacak üstümüze hasret
Yokluğunla ben başbaşayız nihayet
Fabrikamızın güzel bir rutini var, her Pazartesi İstiklal Marşı'nı okuyoruz, evet doğru duydunuz. Birçok kişi buna şaşırıp inanmasa da bu doğru. Hatta yeni işe başlayan arkadaşlarımız ya da stajyerlerimiz inanmıyorlar bir süre. Ancak gördüklerinde inanıyorlar. Ben bu rutini seviyorum. Her Pazartesi sabahı işe başlamadan hemen önce ofisime gidip çantamı bırakıyorum sonra İstiklal Marşı okuduğumuz alana, yemekhanenin oraya gidiyorum. 'Günaydın'laşıyoruz gelenlerle, İK müdürümüzün önderliğinde teypten gelen müzikle birlikte okuyoruz marşımızı. Herkes en son lisede sanıyorum bırakmış oluyor bunu ama ben her hafta bunun hazzını yaşıyorum. Boğazım düğümlenerek ve burnum sızlayarak okuyorum, benim gibi her hafta başı oraya gelen insanlarla kalbimden aynı şeyin geçtiğini bilmeyi seviyorum. Güne ve haftaya mutlu başlıyorum, bilerek, bir kez daha hatırlayarak, omuzlarım daha dik ve gururla başlıyorum.
Muffin yapmayı çok seviyorum, fırının önünde kabarmalarını seyretmeyi, çatlamalarını, kalıplarından çıkarmayı ve onları tablo gibi sıralamayı... Bu hafta kimler yiyecek acaba diye meraklanmayı seviyorum...
2 gün raporlu olunca evde çok sıkıldım, kaç gündür spor da yapamayaınca kendimi rahatsız hissettim ve attım kendimi dışarı. Hem yürüyüş yapar hem de işlerimi hallederim diye düşündüm. Hava sıcaklığı da fena değildi hani. Çok temiz olmasa da kirli de değildi, çam ağaçları kokusu alamıyordum belki ama arada burnuma dolan balık, döner kokuları da yürüyüşüme renk katıyordu. Arada bazı dükkanlara kısa soluklu uğrasam da Göztepe'ye kadar yürüdüm. Dönüş yolunda ilk durağım elbette Göztepe Mandırası. Halime Teyze ve Hasan Amca'yla lafladık biraz. Hadi bakalım yola devam. Yine kısa süreli dükkan duraklamaları ve tempoyu artırma kararıyla hızlandım, teyzem uğrayacaktı eve dönmem gerek. Hooop telefon çaldı. Teyzoş: Neredesin teyzem? Ben: Güzelyalı'da. Sen? Teyzoş: Kapının önünde. Ben: Bekle hemen geliyorum... Gel gelme, olur olmaz derken -Taksii!! Yürüyüş burada sona erdi, hasta hasta bu kadar yeter di mi?
Teyzoş, annem, Nedime Teyze ile kahve keyfi de yaptık, yarın çalışmak zor gelecek..
Sabah evde çokça fotoğraf çekmiştim, birkaçı burada.
Teyzoş, annem, Nedime Teyze ile kahve keyfi de yaptık, yarın çalışmak zor gelecek..
Sabah evde çokça fotoğraf çekmiştim, birkaçı burada.
Şimdi ortalık toplama zamanı, çok uzun sürmedi, hemen bitti, eee şimdi ne yapmak lazım, Zeyno'ya gideyim istiyorum, araba Kerem'de, belki akşamüstü gelince kardeş o zaman giderim, dün yapamadığım muffinleri yapayım bari, iyi fikir, önce Zeyno'yu arayayım ama.
Kuzu pasta yapıyormuş, Eylül uyuyormuş, Eylül'ü özledim çok... Muffin yaparken Teyzoş aradı, biraz onla lafladık, şimdiden yaz tatili planları yaptık, muffinler pişti, pufidik pufidik oooh mis gibi de koktu, elmalı, tarçınlı...
Anniş aradı Agora dönüşü uğrayacak, yuppi!!! muffinler de hazır. Kardeş de geldi sonra, yemek hazırladık, birlikte yedik. Toparladık masayı, çayı da koyduk muffinleri yiyeceğiz. Kuziler geldi, Ahmet'le Zeynep, hadi bir fasıl daha masa hazırladık, kardeş bir daha yedi :) bugün sürekli masa hazırlayıp topluyoruz.
Kapı çaldı, Barış geldi elinde pastayla, yaşasın, bugün sürekli yiyip içiyoruz :) Pastaları da götürdük ooohh, spor da yapmadım bugün, vicdanım sızlıyor mu? yoooo :)
Yorgun bir günün sonu, spordan gelinmiş, evde güzel bir masayla karşılaşmaktan daha dinlendirici ne olabilir ki?
Bir tür sokak sanatı. Bu sanatı seviyorum, kimi zaman boş bir duvara, kimi zaman çok anlamlı bir yere yerleştirilmiş bu görselleri izlemeyi, onları fotoğraflamayı ve arşivlemeyi seviyorum. Sokak aralarında stencil avlamayı, meraklanmayı, bir gün bu maceraya bir yerinden katılma planımı seviyorum.
Bu benim internetten arşivlediğim stencillerden yaptığım bir kolaj, tümü yurtdışından. Bir de benim fotoğrafladıklarım var onlara da yakında yer vereceğim.
Nasıl özledim, kütür kütür yemeyi, ister cherry diyin ister mini, isterseniz kiraz...
Bahçede dalından koparıp taptaze, kuyu suyuyla yıkadıktan sonra çerez gibi atıştırmayı çok özledim.
Havalar güzelleşsin artık, bahar gelsin, yaz gelsin, bahçemize domates gelsin....