nihayet... Kıbrıs... (23-26 Nisan 2010)
Perşembe, Eylül 09, 2010
Yaşananlar yoğun, fotoğraflar çok olunca postu yazmak hiç de kolay olmuyor. 3 güne ne çok şey sığmıştı...şimdi hatırımda keyifli mekanlar, arkadaşlar, renkli ışıklar, adını ilk defa duyduğum pek çok şey...
Kıbrıs sadece casinolardan, renkli gece hayatından ibaret değil. Eğer neon ışıklarının sizi ayartmasına izin
vermezseniz Akdeniz'in belki de en gizemli adasıyla tanışabilirsiniz. Ben öyle yaptım.
Cuma günü Ercan'a iniş sonrası uzun bir yolculuk sonrasında "Ahh...Bella Pais" ya da Beylerbeyi mi demeliyim?
Hiç vakit kaybetmeden Bella Pais Manastırı ve Kybele'de Kahve keyfi...
Yemek zamanı, Girne zamanı...Lagoon...
Neler vardı bir hatırlayalım...Golyandro, Molehia, Gavcar Mantarı, Gabbar, Girdama, Pilavuna... Bunlardan bir kısmını yemekte görmüş, tatmış, isimlerini öğrenmiş, bir kısmını ise geziler sırasında pazarda, sağda solda görmüştüm...
Zaten ters akan trafik ve bu birkaç değişik isimli yiyecek dışında (ki bazıları Türkiye'de başka isimlerle varolan şeyler) bana garip gelen başka hiçbir şey yok...
Cumartesi...Lefkoşa.
Asmaaltı, kahvaltı keyfi. Arasta Çarşısı. Büyük Han'da elbette kahve keyfi ve bolca fotoğraf çekimi. Büyük Han Osmanlı dönemi tarihi eserlerinden, restore edilerek turizme kazandırılmış, içerisinde çeşitli sanatçıların atölyeleri bulunuyor.
Sabor'da Kıbrıs Limonatası. Bizim limonatalara benzemiyor, anlatamam ki içmek lazım...
Restore edilerek restoran hizmeti veren The Konak.
Selimiye Camisi. Lüzinyanlardan kalan katedral Osmanlı döneminden beri cami olarak kullanılıyor.
Saray Otel'den başkent Lefkoşa'ya bakış.
Türk kesimi ile Rum kesimini ayıran sınırın, tel örgünün bulunması nedeniyle Sınır Parkı da denen Yiğitler Burcu Parkı, Bandabulya Pazarı (Belediye Pazarı), Halk Sanatları Enstitüsü.
Ledra Palas Sınır Kapısı. Sınırı gördüğün her yer gibi garip... bir adım, bir bariyer, bir tel örgü... sınırın öte yanı... öteki...
Barbarlık Müzesi, tarifi imkansız, tüyleri diken diken eden, nefret duygusunu haklı olarak kabartan yer. Herkesin mutlaka görmesi ve unutmaması gereken... Duvardaki her deliğe uzun uzun bakılmalı, tüm yazıları okumalı, tüm fotoğrafları yaşamalı, insanların gözündeki acıyı görmeli, bazı fotoğraflara ise gücün varsa bakmalı...
Elbette oradan tek fotoğraf bile çekilmedi, neyin fotoğrafını çekeceğim ki, niye ve nasıl?
Onun yerine bu fotoğraf...
California'da yemek molasının ardından Lovely Karmi Village...
Girne Liman Cafe 34'de Margarita zamanı...
Pazar günü Alagadi ile başladı. Tatlısu'ya kadar sahil gezintisi yapıldı...Korineum Golf&Country'deki sohbete kahve eşlik etti.
Sevgili dost Ziynet'in misafirperverliğine ne kadar teşekkür etsem az...
Cafe Dükkan'ın muhteşem Hellim Böreği, Ballı Katmeri'nin yanında beyaz peynirli ve kıymalı börekleri de muhteşemdi. Bizim gözlememizin benzeri ama börek diyorlar. Ardından yine Kıbrıs'a özel Sodalı Limonata.
Yola çıkmak lazım, gidilecek çok yol, görülecek çok yer var. St. Hilarion bütün heybetiyle göz kırpıyor bize.
St. Hillarion Kalesi, çizgi yapımcı Walt Disney'i bile etkileyebilecek kadar görkemli ve ünlü bir yapı. 1920'li yıllarda Kıbrıs'a geldiği ve kaleyi ziyaret ettiği söylenen Walt Disney, çizgi filmlerinin jeneriğinde St. Hillarion kalesini çiziyor. Elindeki sihirli değneğiyle uçup gelen peri kızının arkasındaki kalenin St. Hillarion kalesinin ta kendisi olduğu belirtiliyor.
Beşparmak Dağları'nı Havana Social Club'ın devrim şarkıları eşliğinde tırmanıyoruz.
Gelelim Beşparmak Dağları'ndaki "Tank" ın öyküsüne...
2 Ağustos 1974 günü yapılan Lapta Muharebelerinde düşmanı yan ve gerisinden vurmak için görevlendirilen, özel görev kuvvetine mensup bu tank St. Hilarion bölgesinden dar ve müsait olmayan bir yolu kullanarak, karanlığa sarkan bir zamanda ilerlerken düşmanın döşediği mayına basarak tahrip olmuş ve arkadaki diğer bir tank tarafından da yolun açılması amacıyla buraya itiilmiş. (Bu bilgiler tankın yanında yer alan bilgilendirme tabelasından alınmıştır.)
Mavi Köşk, her bölümü ayrı renk, rengarenk köşk...Keyfin, sefanın, silah kaçakçılığının, mafyanın köşkü...
Kuzey Kıbrıs'ın en bilinmeyen yerlerinin başında geliyor Beşparmak Dağları'na gizlenmiş köşk. Girne'den Güzelyurt'a giderken Beşparmak Dağları'nın bittiği yerde yeşiller içindeki Mavi Köşk, Türk Barış Kuvvetleri'ne bağlı askeri bölgenin içinde. Mavi Köşk'e girmek için sıkı bir kimlik kontrolünden geçiyorsunuz. Kontrolün ardından sağlı sollu ağaçlarla kaplı yolu aştıktan sonra Mavi Köşk'e ulaşılıyor.
İki katlı Köşk, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı'na kadar İtalyan asıllı ünlü Rum silah kaçakçısı Byron Pavlides'in hem aşk yuvası hem de mafya liderleriyle gizli toplantılarının mekanı olmuş. Kıbrıs'ın ünlü din ve siyaset adamı Başpiskopos Makarios'un avukatlığını da yapan Byron Pavlides, gizli sığınağını 1957 yılında dağların arasında o dönemde yolun bile bulunmadığı yamaca yaptırmış.
Hikayesi yani evin özellikleri o kadar uzun ki bir bu kadar daha yazmam lazım anlatmak için ama yine de eksik kalır. O nedenle merak edenler mutlaka ama mutlaka gidip görmeli, gezerken bir yandan da rehberden dinlemeli. Gidemeyenler de araştırıp okumalı.
Fotoğrafları çekmek ve yayınlamak benden...
ve son gece, Pazar gecesi...St. Kathleen's... (Burasının benim için ayrı bir özelliği daha var. Yediğim balığın kılçığını boğazımda Türkiye'ye getirdim, ekmek, su hiçbiri fayda etmedi, kılçığı tam 24 saat sonra boğazıma soktuğum uzun bir pul cımbızıyla tek hamlede çıkarttım)
Gece bitmez, hele son gece hiç bitmez...Burada yemek keyfinden sonra Roxanne'de içkiler yudumlanır. Kıbrıs'ı bu kadar dolu dolu yaşadıktan sonra casinoya da uğramadan olmaz tabi.
Pazartesi sabahı; uçuştan hemen önce, yeniden Girne Kalesi, çekilemeyen fotoğraflar içte kalmasın diye...
0 yorum