Sevdiğim insanlardan ve anılarımdan biriktirdiğim muhteşem bir hazinem var benim. Bavulum dolu yani... Kendi içime yolculuk ettiğimde hepsiyle tek tek selamlaşıyorum. Enerjim, huzurum, mutluluğum onlardan... Hepsini çok seviyorum ve kadehimi onlara kaldırıyorum...İyi ki varsınız!
Nedenini bilmiyorum çok da ilgilenmiyorum...Pazartesi sendromum yok bu gece, ondan bahsediyorum. Restart oldum, refresh oldum...Hazırım...
hiç büyümeyenlere, büyümemek için diretenlere!
inananlara, umudun gücünü bilenlere, inatçılara...
masal kahramanlarının bir gün kapısını çalacaklarını düşünenlere...
işaretleri takip edenlere...
mutlu sonlara çocuk gibi sevinenlere...
Yok yok hiç yaramıyor bana evde durmak. Salon ile mutfak bir olunca salondan çok mutfakta yaşıyorum. Mutfak bana göz kırpıyor ben ona hiç dayanamıyorum. Yok kek yapayım, yok kurabiye yapayım. Şimdiden yarına Tiramisu yapmayı planlıyorum.
Evdeki yüzlerce tarifin her birini denemek zorundayım sanki...
...
...
Evet evet denemeliyim... :)
Gün, evdeki muhteşem kek kokusu ile başladı. Gözümü açıp mutfağa daldım, hemen yeni bir tarif peşine...Malzemeler birer birer tezgahın üzerinde yerini aldı. Yeni mikserin marifetlerini görelim bakalım.
Kek pişti, hazırlıklar tamamlandı, Gülbahçe'ye doğru yolculuk başladı, 35 numaralı 2. evimize...
Çay demlenmiş, köy yumurtaları hazır. Bahçemizin zeytini, kendi zeytinyağımız, domates sofradaki yerini almış. Yeni alınmış sıcak kara fırın ekmeği kesilemeyecek kadar sıcak. Bir de teyzeler, dayılar, kuziler olunca muhteşem kahvaltı kaçınılmaz.
"Hadi" diyor babam "kahve sözü verdin" Kahveler 3 cezvede birden hazırlanır, 15 kişi, dile kolay...
Benden 18 yaş küçük kuzenim bütün gün beni "küçüğüm" diye seviyor :) O da yetmedi "küçük kulak" "küçük burun" :) Bir masaj yapıyor 2 kere öpüyor :)
Kahve keyfi bitince zeytin toplama seferberliği başlatılır. Emek emek toplanır zeytin...Kuş cıvıltıları ile koyun, keçi sesleri eşliğinde...Araba sesi yok, güneş muhteşem, hava mis...Gülbahçe'de bahar havası, bahçede şenlik var!
Ekip sivrisineklerin saldırısına uğrar, sivrisinek teyzemin gözünün içini bile ısırmış, öyle söylüyor :) Bütün ekip babamın gizli silahı amonyak ile kaşıntılarından kurtulmaya çalışır.
Bir çay molası verilir. Teyzemin harika börekleri ile benim kek çayın yanında harika gider!
Tam gaz zeytin toplamaya devam. Herkesin bir fikri, bir icadı vardır daha kolay zeytin toplamaya dair. Seneye böyle yapalım!
Kolay değildir. Emek emek toplanır zeytin...
Artık havanın karardığını zeytinlerle taşları ayıramadığınızda anlıyorsunuz. Eller zeytin yerine taşlara gitmeye başlayınca tamam diyorsunuz bu günlük bu kadar. Kovalar, çuvallar toplanıyor.
Bizim evin neşesi Garfield kılıklı Sarman, bir kedi için oldukça sakin. Evirip çeviriyorsun, kucakta oyun hamuru gibi yoğuruyorsun, 'gık' ı çıkmıyor. Sevgi arsızı, asla doymuyor. Sürekli insanlarla iç içe. Gelip sürtünüyor 'sevin beni'. Ama asla doymak bilmiyor.
Ahmet mangalı yakar, Zeynep yine mangal başında. Mangal başı sefası da başka bir şeye benzemiyor...Büyük ve geniş ailemin bir kısmı içeride bir kısmı dışarıda keyifle yemeklerini yiyor. Gün erken kararınca yemek faslı erken başlayıp erken bitiyor, çay keyfi ve sohbet ise hiç bitmiyor.
Bu hala devam etmekte olan uzuuun tatilin faydalarını say say bitmez.
Ailemle uzun uzun keyifli zamanlar geçirmek, anneyle bol bol gezmek ve alışveriş yapmak, kardeşi motor tepesinde sağa sola sürüklemek, 6 aydır spor salonunda bıraktığım spor ayakkabılarımı almak, banyodaki radyonun pillerini değiştirmek, yeni aldığım mikseri kutusundan çıkarıp yerine koymak, boşalan meyve standını meyveyle doldurmak, sevdiğim fotoğrafı çerçeveye koymak, 'fotoğraflarımı ver' diye ağlayan eş dost için fotoğraf arşivimi taramak, eskiyen bulaşıklığın yerine yenisini koymak, biten bulaşık deterjanın şişesini doldurmak, 3.posta giymediklerimi ihtiyacı olanlara vermek üzere toplamak, pijama koleksiyonumu yenilemek, ütülenecekleri toptan ütücüye teslim etmek, duvara/kapı koluna/dolap kapağına bir şeyler daha asmak, başucuma gece lambasını yerleştirmek, aileye yeni katılan ufaklığı görmeye gitmek ve onun için alışveriş yapmak, sevdiklerim için hediyeler almak, uzun arkadaş ziyaretleri yapmak, kitabımın sonuna gelip yeni kitap için heyecanlanmak, uzun bir süredir aradığım kurabiye kalıplarına kavuşmak, izlemek istediğim filmleri izlemek, bayramda sevdiklerimle olmak ve son zamanların en güzel sürpriziyle karşılaşıp mutluluktan ağlamak...
Ben bir bayramdan başka ne isterim ki?
Yeni bakışlar aradığımdan mı, kendimi dünyanın kötülüklerinden, savaşlarından korumak istediğimden mi bilmem daha çok seviyorum bu aralar okumayı...Kitaba sarıldığımda o dünyaya öyle bir giriyorum ki kafamı kaldırdığımda afallıyorum...Bu fotoğraf bu amaçla çekilmemişti aslında, onların dış renkleri cezbediyor beni, her gün masamda defalarca gördüğüm renklerim onlar...
Her zaman renkleri sevdim ben ama bu aralar daha mı çok düşkünüm? Belki de, her ne kadar buralara bir türlü gelmeyi beceremese de, kışın kapıda olması, karanlık, soluk ve koyu renklerin gelecek olması beni renklere daha çok çekiyor. En renkli fotoğrafları çekmek istiyorum şimdi, sanki kaçırmak istemeden güneşin son renklerini...
İçim yine kıpır kıpır, rengarenk, ofiste güneş sırtımı ısıtıyor, ofisin sabahki görece sessizliği, önceki günlerdeki fırtınaların dinmesi...Önümüzdeki günlerde beni bekleyen tufanlar korkutmuyor bu nedenle beni...