Losta'nın tatlı sahibesinden önce özür diliyorum postu geç yayınladığım için...Oldukça heyecanlıydım aslında ama bir şekilde ertelendi. Şimdi Losta'dan güzel ve renkli kareleri paylaşıyorum sizinle... ...
Oda bu haldeydi, kuracağıma dair inancım tam olsa da yorulacağımı biliyordum. Kutusundan çıkarmak başlı başına bir işti. Bu parçalar birleşecek bir koşu bandı haline gelecekti, aman tanrım! Halbuki, arıyorsun servisi ücretsiz olarak gelip kuruyor! Ne diye uğraşırsın? "Ben yapacağım!" ya... Parmak uçlarım acıyana kadar uğraştım... ve zafer... 130 desi ağırlığındaki bu koca devi kaç kere indirdim, kaldırdım. Ben deli miyim neyim? Ama sonuçta...
(Fotoğraf makinem şu an bende olmadığından, fotoğraf idare edecek artık, cep telefonundan...) Zeynep "giy, git" demişti oysa ki... Bu sabah yine inanılmaz yağmur vardı İzmir'de...Sabah servise ulaşana kadar ve küçük göletleri aşarken sağ kolum ve paçalar ıslandı. Servisten inip ofise geçene kadar da dizlere kadar sırılsıklam ve sağ kol biraz daha fazla... Oysa ki bugünün yarım gün olmasından hareketle bir kaçamak yapıp çaktırmadan...
Geçtiğimiz hafta izledim filmi. Keyfli bir film olduğunu söyleyebilirim. Pegasus Yayınevi'nden çıkan kitabın Radikal'deki ilanında Elvan Demirkan yorum yapmış; "Her kadın kendi hayatında Elizabeth Gilbert'in tecrübesinden bir parça bulabilir" Katılmıyorum, keşke bulsa, eğer olsaydı ortalık güçlü ve mutlu kadınlardan geçilmezdi, keşke, keşke...Derin mevzu, hiç girmek istemiyorum. Bu arada kitabı okumadım. Arkadaşımla kitap alışverişi yaparken toplamda 4 kitap aldık. Ben bunun filmini izlerim, Türkan'ın...
hiç durmadan... bir dergiyi okuyorum sonra ötekini... birinin revizelerini kontrol ediyorum sonra ötekinin... bitti derken öteki başlıyor... hiç sonu gelmeyen bu döngüyü seviyorum sanırım. en çok da basılı halde elime geldiğinde keyiflenmeyi... ...
Bütün yazı birlikte geçirdiğim sevgili dostum, ev arkadaşım Bettina. Ne iyi ettin de geldin, hayatıma girdin. İyi ki seni tanıdım, tanıdığıma da çok sevindim. Sen gittin, en son ne zaman gidenin arkasından ağladığımı hatırlamayan ben sabahın 5'inde seni uğurlarken ağladım... Gelirken hediyeleriyle gelen, giderken hediyeleriyle giden sen, gönderdiğin paketle beni bir kez daha gülümsettin. Hediyelerinin her biri beni ne kadar iyi tanıdığının birer...
Şu temizlik olayına bayılıyorum...Bir de ben yapmadığım zaman daha bir bayılıyorum :) Ama nedense yine de yoruluyorum. Sanıyorum bu defa biraz fazla dağıtmışım :) Öyle ki Eskişehir seyahatinden sonra hala yerde olan bavulumu bugün kaldırdım ve odanın bilumum yerlerine asılmış gömlek, pantolon ve ceketleri...Ütücüye götürüyorsun gömlekler ve pantolonlar ütüleniyor, ev başka birileri tarafından temizleniyor fakat dağınıklığı başkası toplayamıyor maalesef! Bunu da bir şekilde...
Gab 'mim'lemiş beni, peki. Biraz düşündük bunlar çıktı, işte hayatımdaki 7 önemli şey! 1. önemli şey: Ailem. Ama öyle büyük öyle kocaman ki! Sadece annem, babam, kardeşim değil. Teyzelerim, kuzenlerim, dostlarım da var içinde...Onlar kendini bilir, bu postu okurken gülümserler, gözleri parıldar... 2. önemli şey: Yaşanmışlıklarım. Acısıyla, tatlısıyla, getirdikleri ve götürdükleriyle... Yaşadığı hiçbir şeyden pişman olmayan ve dönüp arkasına bile bakmayan ben, her şeyiyle seviyorum geçen...
Twinings Collection'dan bu sabah, four red fruits... kokusunu tarif etmem mümkün değil, tadını da. fincanı burnuma yaklaştırıp derin derin içime çekiyorum... ... .. . ayaklarımı karnıma doğru çekiyorum... yeşil battaniyemi belden biraz daha yukarıya... koltuğa şöyle bir yerleşiyorum. dışarıda yağmur, pencereden sokağı izliyorum. . .. ... sanırsın. ama yok ofisteyim :) bendeki hissiyatı bu! bu sabah gözlerimi 7:30'da açıp kısa süreli bir "geç...
şimdi Nero'da bir kahve keyfi yapmak vardı. bundan da, bundan da şımarıklığı... bir dahaki sefere şunu yemeliyim kararlılığı... ...
daha az görmek, daha çok gözlerimi kapatmak istiyorum... daha fazla uyku isteği... akşam olsa da eve gitsek geyiği... sabah gözlerimi açar açmaz eve gelsem de yatsam dileği... nasıl melul melul bakıyorum yatağıma, nasıl bir duygusal bağ var aramızda, en çok bu ara... bu ne yapacağını bilmez havalardan mıdır nedir? böyle kasvetli, ıslak... ben de aynı oranda kasvetli oluveriyorum. benim kış modu devreye girecek yine,...
oldukça soğuk hem de...sorguluyorum birçok şeyi...zorunlu ihtiyaçlarıma bile ayıracak vakit yokken hem de.ondan mı zonkluyor başım bilmem...nefesim bundandır mı, kesiliyor?bedenin buradayken ruhun evinin koltuklarında oturur mu? oturuyor işte!en sevdiği fincanıyla kahve mi içmek ister ruhun? istiyor!beynimin zonklaması geçince, az biraz da nefes alabilince biliyorum bir yol açılır bana.bu hep böyle olmadı mı?oldu! ...
Akyaka tatili kısa kesilip rota değiştirilir, Selimiye'ye varılır...yeniden ayaklar yere basar... Selimiye ilk defa görülüyor gibi keşfe çıkılır... Selimiye bu kez çok keyiflidir, Selimiye mutluluktur, huzurdur, işte Selimiye şimdi yaşanır... Bu çocuk nasıl kibardı ya, geç, yok, bekler, geç tatlım, yok, zor ikna ettim :) o kadar hoşuma gitti ki fotoğrafın düzgün çekilmiş halini bile koymadım :) gün batımı ayrı güzel... akşamı ayrı... gündüzü ayrı......